“`html
Prof. Dr. M. Emel Alphan, 17 Mayıs Avrupa Obezite Günü kapsamında yaptığı açıklamada, obezitenin uzun süren pozitif enerji dengesinin sonucunda vücutta aşırı yağ birikimiyle ortaya çıkan bir sağlık sorunu olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Alphan, obeziteyi yalnızca estetik bir mesele olarak değerlendirmenin hatalı olduğunu vurguladı. “Obezite, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon ve bazı kanser türleri için önemli risk faktörlerinden biridir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Avrupa’daki yetişkinlerin hipertansiyonunun %55’i, kalp hastalıklarının %35’i ve Tip 2 diyabetin %80’i obezite ile bağlantılıdır. Bu durum her yıl bir milyondan fazla ölüme yol açmaktadır” dedi.
Prof. Dr. Alphan, obezite ve fazla kilonun farklı kavramlar olduğunu ifade etti. “Obezite değerlendirmesi için Beden Kütle İndeksi (BKİ) ölçütü kullanılır. Beden Kütle İndeksi, vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun (m cinsinden) karesine bölünmesiyle (BKİ=kg/m²) elde edilir. 25-30 kg/m² arasındaki değerlere sahip bireyler hafif şişman olarak kabul edilir ve bu grubun hastalık riski artarken, 35 kg/m²’nin üzerindekilerde bu risk oldukça fazladır” şeklinde uyardı.
BKİ’nin yüksek olmasının her zaman obeziteyi yansıtmayabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Alphan, “BKİ yüksekliği, özellikle spor yapan bireylerde kas kütlesinin fazlalığından dolayı ortaya çıkabilir. Bu nedenle BKİ değerleri sadece obezite ile değerlendirilmemelidir” dedi.
Bel çevresi ölçümünün hastalık riskini tahmin etmede kritik bir gösterge olduğunu belirten Prof. Dr. Alphan, “Kadınlarda bel çevresi 88 cm, erkeklerde ise 102 cm’nin altında olmalıdır” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin, obezite oranları açısından dünya genelinde 17. sırada ve Avrupa’da birinci sırada olduğunu belirten Prof. Dr. Alphan, “2024 yılında Türkiye’deki 15 yaş ve üzeri bireylerin %32,1’inin obez, %34,6’sının ise fazla kilolu olduğunu söylemekteyiz. Toplam obezite oranı %66,7’ye ulaşıyor” dedi.
Toplumun genelinde günümüz huzurunun geçmiş dönemlere kıyasla daha yüksek kilolu olmasının nedenleri üzerine değinen Prof. Dr. Alphan, “Obezite, aşırı kalori alımı ve yetersiz enerji harcaması (sedanter yaşam tarzı, düşük bazal metabolizma) veya her iki durumun bir sonucu olarak gelişen sıkı bir ilişkiyi yansıtan karmaşık bir hastalıktır. Obezite, düşük fiziksel aktivite ve aşırı kalori alımını destekleyen sosyo-kültürel ortamda ortaya çıkmaktadır” dedi.
Prof. Dr. Alphan, artan enerji alımının ve enerji harcamasındaki düşüşün yağ dokularında birikime yol açtığını dile getirdi. “Aşırı kalorili fast-food beslenmesi, dışarıda yeme alışkanlığındaki artış, fruktozlu şekerlerin kullanımı, büyük porsiyon sunumları ve sürekli moda diyetlerin denenmesi gibi nedenler, obezite riskini artıran unsurlardandır. Fiziksel aktivite düşüklüğüyle birleştirildiğinde, obezitenin artışı kaçınılmaz olacaktır” şeklinde konuştu.
Obezitenin çeşitli başka nedenlerine de dikkat çeken Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Obeziteyi sadece aşırı yemek yeme ve fiziksel aktivitedeki azalmayla ilişkilendirmek yanıltıcıdır. Genetik faktörler, hormonal değişiklikler, bazı sağlık sorunları, çevresel etkenler, psikolojik durumlar, kullanılan ilaçlar, uyku düzensizlikleri ve sosyo-ekonomik faktörler gibi birçok başka etkende obeziteyi tetikleyebilir. Bu nedenle, obeziteye neden olan temel nedenlerin tespit edilmesi ve ona göre bir tedavi planı oluşturulması son derece önemlidir” dedi.
Obezitenin önlenmesinde bireysel ve toplumsal bilinçlenmenin önemini belirten Prof. Dr. Alphan, “Obezitenin engellenebilmesi için, bireylerin ve ailelerin sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite konularında bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bu dönüşümün sağlanması zordur. Özgüven oluşturmak ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını benimsemek için toplum genelinde çeşitli obezite ile mücadele programları uygulanmakta, fakat hedeflere ulaşmak çok zordur” ifadelerini kullandı.
Obezitenin ilk tedavi yöntemi olarak sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivitenin teşvik edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Sağlıklı beslenme, az yağlı süt ürünleri, yağsız etler, balık, tavuk, yumurta ve az miktarda kuruyemiş gibi gıdalarla, lif açısından zengin tam tahıllar ile günde 5-10 porsiyon sebze ve meyve tüketimi içermelidir. Doymuş ve trans yağlardan kaçınarak, dengeli bir yağ kullanımı ve şekerli gıdaların minimum düzeyde tüketimi sağlıklı bir diyetin temel ilkelerindendir” dedi.
Son olarak popüler diyetler hakkında uyarılarda bulunan Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Kısa vadede kilo kaybı sağlayan popüler diyetten kaçınılmalıdır. Uzun vadede sürdürülebilirliği ve sağlık üzerindeki etki açısından bu tür diyetlerin riskleri göz ardı edilmemelidir” şeklinde sözlerini tamamladı.
“`